Liderboard Destek Platforumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Liderboard Destek Platforumu

Sınırsız Mp3 Ve Clip
 
KapıKapı  AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 PİNK FLOYD

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Erkek Mesaj Sayısı : 151
Yaş : 41
Kayıt tarihi : 08/06/07

PİNK FLOYD Empty
MesajKonu: PİNK FLOYD   PİNK FLOYD Icon_minitimeSalı Haz. 12, 2007 4:30 pm

PİNK FLOYD Pink%20Floyd%209


Pink Floyd, 1965’lerde ismini o dönemin iki blues ustası olan Pink
Anderson ve Floyd Council’den alarak kuruldu. Dört müzisyenin
çalgılarını çalmadaki özel becerileri kısa bir süre sonra müzik
çevrelerindeki diğer gruplardan kendini ayırır bir görünüm ortaya
koydu. Pink Floyd sadece müzikte değil, sinema ve felsefe gibi
alanlarda da önemli, eşsiz bir isimdir.


İlk kurulduğunda ismi Sigma 6 olan toplulukta George Roger Waters bas
ve vokalde, William Wright tuşlu çalgılarda, Nicholas Mason davulda ve
Syd Barrett gitarda o günlerin İngiltere’sinde biraz şaşırtıcı olarak
da nitelendirilebilecek çalışmalarıyla beğeni topladılar. Üyelerin
hiçbiri diğerlerinin gölgesinde kalmadı ya da onları gölgede bırakmadı.
Pink Floyd’u Pink Floyd yapan bu dört insanı tanıyalım. Roger Waters
her ne kadar grubun yüksek dozlu müziğinin kurucularından biri olsa da
blues’a olan eğilimi tartışılmaz. Öyle ki blues’un ayrılmaz bir parçası
gibi düşünülebilecek ağıtları, en özgün yapılar içinde kuruyor ve
besteliyordu.


"The Final Cut" albümü böyle bir çalışmanın ürünüydü. Waters,
bestelenmesindeki amacı ve ithaf edilen insanların konumları da
düşünülünce en uygun seçimi yapmıştı. Çalışkan ve yaratıcı bir özelliğe
sahip olan Waters, arkadaşları arasında da en çok okuyan ve araştıran
olarak bilinir. Bu sanatçı popüler müziğin dışındaki alanlara hiç
yönelmediğinden söz eder ancak "Atom Heart Mother" albümü kendini
haksız çıkaracak nitelikte. Anlaşılması güç bir adam olduğunu düşünür
ve bundan da gizli bir sevinç duyar. Arabalarla çok ilgilidir, tümüyle
işlemez bir durumda olan 1950 model Lotus Super Seven marka
otomobiliyle övünür. Syd Barrett, grubun belki de en gizemli elemanı.
Uç yaşayışların tümünü destekleyen bir yapıya sahip olan
Barrett"çingene yürekli" olarak betimliyordu bir yazar. Barrett’ın en
önemli özelliği gitardaki yetkinliğinin yanında resim ve felsefeyle de
ilgilenmesi idi. Yaşamının her dilimi sanatla donanmış Barrett’ın.
Sanatını en çok etkilemiş müzikçi ve gruplar ise The Beatles, Rolling
Stones, Donovan ve Bob Dylan gibi ayrıcalıklı müzikçiler. Giyim
kuşamına fazlasıyla önem verirken, bu önemin içinde yatan resmi
koşullara karşı isyankardır. Özgürlüğü her şeyiyle bir bütün olarak
algılamak ve yaşamın her boyutunda özgürlüğü ile birlikte olmak
isterdi. Eleştirmekten ve eleştirilmekten nefret ederdi. Hep yaşadığı
ana hesap veren bir kişiliğe sahipti. Tek amacı büyük bir müzisyen ve
ressam olmaktı. 1968’de gruptan ayrıldığı halde grubu her an, en çok
etkileyen müzikçi oldu.


1974 yılında Nick Drake 26 yaşında, sık sık yaşadığı sıkıntılı
gecelerin birinde "yanlışlıkla" aldığı çok sayıda depresyon ilacı
nedeniyle (tanıkların bildirdiğine göre yaklaşık 30 adet) zehirlenerek
öldüğünde, Syd Barrett çok yakın bir arkadaşını kaybetti. Nick
Drake’nin yaşamöyküsünü kaleme alan yazar Patrick Humphries "Things
Still Behind The Sun" (Hala Güneşin Ardındaki Şeyler) adlı kitabında
genç yaşta yaşama gözlerini yuman Drake’in ölümünün ardındaki sır
perdesini aralamaya çalışıyor. Syd Barrett’in yakın arkadaşı olan Drake
için topluluğu Pink Floyd da üzerine düşeni yapacaktı: Pink Floyd en
önemli albümlerinden birini eski arkadaşları için çıkardı ortaya...


Grubun emektarı ve en sempatik üyesi Nick Mason, kişiliğinde hümanist
bir yapının her zaman ön planda olduğunu söyler. İnsanlara karşı olan
her türlü eylemi şiddetle olumsuzlayan Mason’a en gülünç gelen şey de
insanların kendisinden ürkmesi. Mason, 1965’li yılların popüler
gruplarından olan Cream’in davulcusu Ginger Baker’ın hayranıdır.
Mason’un tekniği yavaş, az gerilimli zaman zaman kendisinin de şaştığı
başarılı ataklarla donanmış bir tekniktir. Gündelik yaşamında neredeyse
hiç bir şeyi umursamayan kendine özgü bir kişiliğe sahiptir Mason. Her
şeye rağmen, ünlü olma dürtüsünü de hiç bir zaman inkar etmez. Bir
diğer uğraşı da film senaryoları yazmaktır. Fakat bunlar onun deyimiyle
asla uygulanamayacaktır.


Pink Floyd’un ortaya çıkışında sonuncu kişi ise tuşlu çalgıları çalan
Rick Wright’dır: Tek ve en önemli ilgi alanının müzik olduğu biliniyor,
ancak grubun en karamsar kişisi olduğu da bir gerçek. Kötü çaldığını
hissettiği anda her şeyi yarım bırakıp gidebiliyor. Bir zamanlar en
büyük amacı bir melletron, diğer bir deyişle dünyanın en gelişmiş
klavyeli çalgısını (bu alete sahip olan diğer gruplar arasında Jethro
Tull, Manfred Mann’s Earthbend, The Who, Yes, Emerson Lake and Pawner,
The Moody Blues, Led Zeppelin gibi belli başlı gruplar vardır.) satın
alıp, müzik deneylerine girişmekti. Sonradan bu amacına erişti. Cole
Porter gibi şarkı sözleri yazmak da diğer önemli bir amacıdır. Wright,
yüzlerce şarkı sözü yazmış, bir o kadar da beste yapmıştır, ancak
bunların çoğunu çekmeceye atar, değersiz olduklarını düşünür. İşte bu
dörtlü 1966’nın sonlarında yoğun bir çalışmaya yönelir. 1960’larda
1966’lara doğru uzanan blues kökenli rock müziğine yeni şeyler
katmaktır amaçları.


Yeni ses, ışık ve efekt oyunları uygularlar. Bu uygulamalar
dinleyicilere daha farklı bir müzik algılamalarını sağlar. Gerçi o
dönemde gençliği olduğu gibi kuşatan uyuşturucu ve mistik hiç’e
yönelimli yaşayışları bir noktada değişik çağrışımlarla
zenginleşmiştir. Ancak bunu daha da zenginleştirmek için ellerinde
önemli bir kozları vardı: Pink Floyd’un kendine özgülüğe doğru hızla
yol alan sound’u. 1967’nin başlarında "Games For May" (Mayıs Oyunları)
adıyla başladıkları konser dizisinde de ilk olarak
"Quadrophonic-Sound"u denerler. "Atom Heart Mother" albümünde de
müziklerine klasik orkestra ve koroyu eklerler. Öncü elektronik müziğin
mimarı Peter Jenner isimli bir sosyologtur. Büyük çabalar sonucu ortaya
çıkardığı yeni sound makinalarını kullanabilecek gruplar aramaktadır.
Önerisini Pink Floyd’a yapar ve grup elemanlarının zaten aradıkları
uğraş olan Jenner’in yaratıları ilk önemli hareketliliğin adımı olur.
Müzikteki bu yenilik doğallıkla plak şirketinin dikkatini çekmeye
başladı ve Morison Agency Pink Floyd’a plak teklifinde bulundu. 1967
yılının Şubat ayında Pink Floyd’un ilk plağı piyasaya çıktı. 45 devirli
olan bu plakta iki Barrett bestesi "Arnold Layne" ve "Candy and a
Currant Bun" seslendirilmişti. Bu plak umulanın üzerinde ilgi topladı
ve grup bir öneri üzerine "EMI-Harvest" plak şirketiyle anlaşmaya
vardı. Bu 45’liğin peşinden aynı yıl "See Emily Play" isimli plak çıktı
ve bu ikisi Pink Floyd’u İngiltere’nin en başarılı grupları arasına
soktu. Bestelerin bir ucundamistik bir hava sezinlenirken diğer uçta
melodiye yeni renkler ve çağrışımlar katan değişik ses ve efektler
hissedilir. Özellikle ritm ve vokal anlayışında sezilen bu etki,
dönemin doğal bir sonucudur. Aynı yılın Mayıs ayında "Games For May"
konserlerine başlarlar.


Efektlere ve ışık düzenine verdikleri önem dikkati çekmiş ve müzik
çevrelerinden olumlu eleştiriler almaya başlamıştı. Artık deneysel
müziğe iyiden iyiye iyiden iyiye sıvanmışlar, bir arayışı ve bu
arayışın ürünü olan aykırı bir sesi oldukça başarılı bir biçimde
sunmuşlardı dinleyicilere. Grup, 1967’de ilk albümünü çıkardı: "The
Piper at the Gates of Dawn". En çok satılan albümler listesinde yedi
hafta ilk onun içinde yer almış, bir çok eleştirmen tarafından olumlu
karşılanmıştır. Bu albümün ardından çıkarılan "Apple and Oranges"
isimli 45’liğe ilgi az oldu. İlgisizliğin nedenleri ise önemliydi.


Syd Barrett’in alışılmış beste randımanı gittikçe düşmekteydi ve
kullandığı aşırı uyuşturucu yüzünden dengesini tamamen yitirme
durumundaydı. Barrett, 6 Nisan 1968 günü gruptan tümüyle ayrılarak
evine kapanmayı tercih etti. Ölmeden öncesine kadar dört plağı çıkar
Barrett’ in. Bu plakların çıkmasında en büyük katkıyı yine eski
arkadaşları yapmıştır ve arkadaşları ölene dek destek olmuşlardır.
Haziran 1968 Pink Floyd, ikinci albümünü piyasaya sunar. "A Saucerful
of Secrets" şimdiye kadarki çalışmalarından oldukça değişik motifler
içermekteydi. Bu plağın ardından bir ABD turnesine çıkarlar ve oldukça
büyük bir başarı kazanarak o günlerin popüler grupları olan Cream,
Fleetwood Mac ve Ten Years After’ı ardlarında bırakırlar. Pink Floyd’un
etkisiyle kıtanın her yanında yeni "psychodelic-rock" grupları görülür.
"Ne istersek onu yaparız" düşüncesi ana ilkeleridir. Ancak şu önemli
bir noktadır ki rock müziğine getirdikleri katkının kesinlikle farkında
değillerdir.


1969 yılı da yoğun konser ve albüm çalışmalarıyla geçer. "More" adlı
bir film müziği yaparlar ve albüm olarak çıkartırlar. Peşi sıra
"Ummagumma" isimli ikili bir albüm sürerler piyasaya. Ertesi sene
"Zabriskie Point" isimli filmin müziği için kolları sıvarlar.
Topluluğun bu albümde, tümü filmde kullanılmış dört bestesi yer alır.
Bu sıralarda diğerlerinden çok farklı bir albüm üzerinde
çalışmaktadırlar. "Atom Heart Mother" isimli 1970 yılı yapımı bu plak
gerçekten son derece özgün bir sound içermektedir. Yıl sonuna doğru ABD
ve ilk kez bir uzak doğu turnesinden dönüşte yeni bir albüm piyasaya
çıktı: "Meddle".


1972 yılının ortalarına gelindiğinde grubun hazır olan bir albümü daha
vardı ve bu albüm "The Valley" filmi için hazırlanmış film müziklerini
içeren "Obscured By Clouds" adlı albümdü. 1973’te, gerek Avrupa gerek
ABD konserlerinde başarı ile icra ettikleri "The Dark Side of the Moon"
çıkmıştır piyasaya. Bestelerdeki özgünlük, sözlerdeki şiirsellik, ses
mühendisi Alan Parsons’un anlamlı ve özgün efektleri plağın tartışılmaz
kalitesini ortaya koyar. Albümdeki "Time", "Money" ve unutulmaz
sözleriyle "Eclipse" efsanevi parçalardır: "Uyum içinde güneşin
altındaki her şey / Fakat gölgede bırakılıyor ay tarafından güneş."


1974’te albüm değerini korurken güçlü rakiplerini de sessizce alt
etmiştir. Yes’in "Relayer"ı, Led Zeppelin’in "Physical Graffiti"si
gibi. İki yıllık bir aradan sonra "Animals" albümü gelir. Anlayışta bir
değişiklik yoktur ama müzikte kalite düşmüştür. Albümde insanlar üç
gruba ayrılır: Köpekler, domuzlar, koyunlar... Uzun psikolojik ve
sosyolojik yorumları şarkılara sığdırarak olgun müziğin nasıl olduğunu
göstermişlerdir. Ardından Waters, müziğinde ve yorumunda yeniliklere
başvurdu. 1978’de arkadaşlarına daha önce banda kaydettiği eserleri
sunuyordu ve bugün Rock klasikleri arasında sayılan "The Wall"du
sıradaki. Dokuz ayı bulan yoğun bir çalışma sonrasında bir albüm daha
sundular. Albümde Waters’ın yarattığı, hayatı tamamen yaratıcısınınki
olmasa bile benzerlikler gösteren Pink isimli kahramanın öyküsünü
anlatılır. Eser "Midnight Express"in yönetmeni Alan Parker tarafından
filme de aktarılır, bu çalışma Cannes’a yarışma dışı katılarak büyük
ilgi topladı. Bir sonraki albüm "The Final Cut"tır. Büyük savaşların
sorumluları albümde yerilir. Pink Floyd’un olgunluğunun zirvesindeyken
hazırlamış olduğu bir albümdür bu. Ne kadar popüler olduğunu söylemeye
gerek bile yok. İnsani değerlerin yitirilmesine bir haykırış ve eskiye
dönüş için bir çağrıdır niteliğindedir. Albümün en büyük özelliği
Wright’sız ilk albüm oluşu... Bu albümle Pink Floyd eski performansının
çok çok altındaydı. Bir nedeni de boynuzun kulağı geçmesi...
Kendilerine Pink Floyd’u örnek alan bir çok topluluk olardan daha büyük
ticari başarılara imza attı, bu da grubun etkisini azalttı.


1984’teki bir dünya turuna Wright da eşlik etti ve "Live Aid" isimli
bir konser kaydı çıktı. Hayranlarına ve sevenlerine istediklerini tam
olarak veremeyen bir başka albüm de "A Momentary Lapse Of Reason" oldu.
Eski kadro Wright hariç yeniden bir araya geldi ancak sadece bir önceki
albümden daha iyi olabildi. Çok büyük bir dünya turnesiyle 200 konser
verildi. Ancak "yaşlandılar" izlenimini silemedi. Pink Floyd’un
yaptıkları çıtayı öylesine yükseltmişti ki "Dark Side" kalitesinde bir
albüm beklemek neredeyse imkansızı istemek gibi bir hareket artık.


Müziği araç olarak kullandı Pink Floyd. Değişimi sevdirdi, kuru
düşünceyi sildi. İlk bakışta anlamsız, saçma gözüken, dinledikçe keyif
veren besteleriyle müziğin bugünlere gelmesinde bir katalizör görevi
üstlendi; cesaret ve hız kazandırdı müzikseverlere. Müzikteki en son
devrimlerden birini gerçekleştirmekle kalmadı, klasik değerleri yeni
anlayışla bütünleştirerek sanatta ulaşılmaz yerlerden birine kendi
ismini yazdırdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Mp3-Clip.TK
 
PİNK FLOYD
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Liderboard Destek Platforumu :: ๑۩۞۩๑...Müzik Sohbet...๑۩۞۩๑ :: SANATÇI BİYOGRAFİLERİ :: Yabancı Sanatçıların Biyografileri-
Buraya geçin: